1945 yılında her yanı enkaz olan Almanya toparlanırken, iki atom bombası atılmış Japonya ayağa kalkarken, Fransa, İtalya savaşın yaralarını sararken Türkiye 52 yıl boyunca yerinde saydı.
1950-2002 arasındaki o 52 yılda Türkiye çok ağır badireler atlattı, çok ağır bedeller ödedi.
52 yılda Türkiye’de 39 hükûmet kuruldu. Bu, 52 yılda Türkiye’de ortalama her 16 ayda bir hükûmet değişmiş demek.
Hükûmetlerin ömrünün ortalama 16 ay olduğu bir ortamda yol yapamazsınız, okul açamazsınız, hastane inşa edemezsiniz, konut üretemezsiniz; tankın, topun, füzenin, uçağın, millî savaş gemisinin hayalini bile kuramazsınız.
Şimdi bize “tabii ki yapacaksınız, bu sizin göreviniz” diyorlar.
Elbette görevimiz, elbette yapacağız ama lütfen bir sorgulayın…
102 yaşındaki Cumhuriyet Halk Partisi kimi zaman seçimsiz, kimi zaman darbeyle, kimi zaman koalisyon ortağı olarak hükûmetteydi. Kendisi iktidarda olmadığında fikirleri iktidardaydı. Acaba şu ülkede dikili bir taşları var mı?
Sevgili gençler…
Büyüklerinize sorun, belgeselleri izleyin,
açın arşivden o dönemin gazetelerini okuyun; anarşi, terör, huzursuzluk, belirsizlik, karamsarlık, umutsuzluk dışında hiçbir şey göremeyeceksiniz.
AK Parti’nin daha 15 ay önce kurulmuş olmasına rağmen 3 Kasım seçimlerinde %36 oy oranına ulaşabilmesi, esasen bir isyanın, bir itirazın, bir çığlığın, büyük bir değişim talebinin tezahürüdür.
AK Parti’nin tek başına iktidara gelmesi, açıkçası bir halk devrimi olmuştur. 23 yıl boyunca biz 3 Kasım devrimine sadakatle bağlı kaldık.
23 yıldır her seçimde kazanıyorsak işte bu, 3 Kasım seçim sonuçlarına olan sadakatimizin bir neticesidir.
Yeterli mi? Elbette değil. Daha yapacak çok işimiz var…